27 Aralık 2011 Salı

http://whc.unesco.org/archive/serial-noms.htm

örnekler:
http://whc.unesco.org/en/list/373
http://whc.unesco.org/en/list/943
http://whc.unesco.org/en/list/874
http://whc.unesco.org/en/list/688
http://whc.unesco.org/en/list/596
http://whc.unesco.org/en/list/698
http://whc.unesco.org/en/list/291

22 Aralık 2011 Perşembe

http://www.yenimakale.com/durum-analizi.html

Durum Analizi

Umut Geloğlu tarafından yazıldı.2256
12345(10 votes, average 4.90 out of 5) Cuma, 09 Ekim 2009 23:36
.Tags: Durum AnaliziGzftGzft AnaliziPaydaşPaydaş AnaliziSwotSwot Analizi
Durum analizi kapsamında kullanılacak temel yöntem GZFT (Güçlü Yönler, Zayıf Yönler, Fırsatlar ve Tehditler) Analizidir (Şekil 2). Genel anlamda GZFT, kuruluşun çevresi ile etkileşim içinde sistematik olarak incelendiği bir yöntemdir. Bu kapsamda kuruluşun içsel olarak güçlü ve zayıf yönleri ile dışsal etkenlerden kaynaklanan fırsatlar ve tehditler belirlenir. Bu yaklaşım, planlama yapılırken kuruluşun güçlü ve zayıf yönleri ile, karşı karşıya olduğu fırsat ve tehditleri analiz etmeyi ve geleceğe dönük stratejiler geliştirmeyi ifade eder.



Kuruluşun kontrol edebildiği etkenler ile kontrolü dışında olan ve belirsizlik oluşturan etkenlerin analizi, planlama sürecinin önemli bir parçasını oluşturur. Durum analizi, ayrıca, plandan etkilenen tarafların analizi ve kritik sorunların belirlenmesi gibi konuları kapsar. Durum analizi stratejik planlama sürecinin diğer aşamalarına temel teşkil eder.



Şekil 1: Durum Analizi






Plan ve Programlar
Paydaş Analizi DURUM ANALİZİ Neredeyiz?
SWOT Analizi



Stratejik planlama sürecinin ilk adımı olan durum analizi, kuruluşun “neredeyiz?” sorusuna cevap verir. Kuruluşun geleceğe yönelik amaç, hedef ve stratejiler geliştirebilmesi için öncelikle, mevcut durumda hangi kaynaklara sahip olduğunu ya da hangi yönlerinin eksik olduğunu, kuruluşun kontrolü dışındaki olumlu ya da olumsuz gelişmeleri değerlendirmesi gerekir. Dolayısıyla bu analiz, kuruluşun kendisini ve çevresini daha iyi tanımasına yardımcı olarak stratejik planın sonraki aşamalarından daha sağlıklı sonuçlar elde edilmesini sağlayacaktır.



Durum analizinde kuruluşun yasal yükümlülükleri çerçevesinde yürüttüğü faaliyetler ve sunduğu hizmetler ortaya konulur. Kuruluşun, kalkınma planları, sektörel ve bölgesel plan ve programlar ile kuruluş kanunundan kaynaklanan yetki, görev ve sorumlulukları ifade edilir. Kuruluş tarafından sunulan hizmetlerin genel hedef ve politikalara uygunluğu, hizmet sunum süreçleri ve hizmet kalitesi, bu alanda benimsenen genel stratejiler, kuruluşun hangi kurum ve kuruluşlarla koordinasyon içinde çalıştığı/çalışması gerektiği gibi hususlar değerlendirilir.



Kuruluşun faaliyet gösterdiği alanlarda ülkemizde ve dünyadaki genel eğilimler tartışılır. Durum analizi kapsamında genel olarak aşağıdaki değerlendirmeler yapılır:



· Tarihi gelişim

· Kuruluşun yasal yükümlülükleri ve mevzuat analizi

· Kuruluşun faaliyet alanları ile ürün ve hizmetlerinin belirlenmesi

· Paydaş analizi (kuruluşun hedef kitlesi ve kuruluş faaliyetlerinden olumlu/olumsuz yönde etkilenenlerin, ilgili tarafların analizi)

· Kuruluş içi analiz (kuruluşun yapısının, insan kaynaklarının, mali kaynaklarının, kurumsal kültürünün, teknolojik düzeyinin vb. analizi)

· Çevre analizi (kuruluşun faaliyet gösterdiği ortamın ve dış koşulların analizi).



Şekil 2: GZFT Analizinde Temel Başlıklar



1.1. Tarihi Gelişim


Kuruluşun hangi tarihte hangi amaçlara hizmet etmek için kurulduğu, bugüne kadar geçirdiği kritik aşamalar, önemli yapısal dönüşümler analitik bir bakış açısıyla değerlendirilir.



1.2. Yasal Yükümlülükler Ve Mevzuat Analizi



Bu aşamada kuruluşun mevzuattan kaynaklanan yükümlülüklerinin tespiti yapılır. Kuruluşa görev ve sorumluluklar yükleyen, kuruluşun faaliyet alanını düzenleyen mevzuat gözden geçirilerek yasal yükümlülükler listesi oluşturulur. Yasal yükümlülükler ve mevzuat analizinin çıktıları daha sonraki aşamada kuruluşun faaliyet alanlarının belirlenmesine ve kuruluşun misyonunun oluşturulmasına katkı sağlar.



Yasal Yükümlülükler ve Mevzuat Analizi Aşamasında Cevaplandırılması Gereken Temel Sorular:



Yasal yükümlülükler açısından bakıldığında kuruluş tarafından üretilen mal ve hizmetlerin kapsamı nedir? Bunlardan faydalananlar kimlerdir?
Kuruluş tarafından sunulan hizmetlerin nitelik ve niceliğine ilişkin ne gibi hükümler vardır?
Kuruluşun organizasyonuna, çalışma usullerine ve iş süreçlerine ilişkin hangi düzenlemeler bulunmaktadır?
Kuruluşun diğer kamu ve özel sektör kuruluşları ile ilişkilerini düzenleyen hükümler nelerdir?
Kuruluşun (varsa) mevcut misyonu yasal yükümlülüklerini içermekte midir?
Yasal yükümlülükler ile kuruluşun yürütmekte olduğu program ve faaliyetler arasındaki bağlantı nedir? (Tüm yükümlülüklere karşılık gelen program-faaliyet bulunmakta mıdır? Yürütülen tüm program-faaliyetlerin yükümlülükler listesinde bir karşılığı var mıdır?)



1.3. Faaliyet Alanları İle Ürün ve Hizmetlerin Belirlenmesi



Yasal yükümlülükler ve mevzuat analizi gerçekleştirildikten sonra, bu analizin çıktılarından da yararlanılarak kuruluşun ürettiği temel ürün ve hizmetler belirlenir. Daha sonra, belirlenen ürün ve hizmetler Tablo 1’de gösterildiği gibi belirli faaliyet alanları altında toplulaştırılabilir.



Tablo 1: Faaliyet Alanı – Ürün/Hizmet Listesi






Faaliyet Alanı – Ürün / Hizmet

FAALİYET ALANI 1

Ürün / Hizmet 1

Ürün / Hizmet 2

Ürün / Hizmet 3



FAALİYET ALANI 2

Ürün / Hizmet 1

Ürün / Hizmet 2









Belirlenen ürün ve hizmetlerin birbirleriyle olan ilişkileri gözetilerek belirli faaliyet alanları altında toplulaştırılması, kuruluşun organizasyon şemasının ve faaliyetlerinin bütününün gözden geçirilmesi açısından faydalı bir çalışmadır.



Belirlenen faaliyet alanları, stratejik planlama sürecinin daha sonraki aşamalarında dikkate alınır. Ayrıca, paydaşların görüş ve önerileri alınırken, bu aşamada belirlenen faaliyet alanları bazında çalışmalar yürütülebilir.



1.4. Paydaş Analizi



Katılımcılık stratejik planlamanın temel unsurlarından biridir. Kuruluşun etkileşim içinde olduğu tarafların görüşlerinin dikkate alınması stratejik planın sahiplenilmesini sağlayarak uygulama şansını artıracaktır. Diğer yandan, kamu hizmetlerinin yararlanıcı ihtiyaçları doğrultusunda şekillendirilebilmesi için yararlanıcıların taleplerinin bilinmesi gerekir. Bu nedenle durum analizi kapsamında paydaş analizinin yapılması önem arz etmektedir.



Paydaşlar, kuruluşun ürün ve hizmetleri ile ilgisi olan, kuruluştan doğrudan veya dolaylı, olumlu yada olumsuz yönde etkilenen veya kuruluşu etkileyen kişi, grup veya kurumlardır. Paydaşlar, iç ve dış paydaşlar ile yararlanıcılar/müşteriler olarak sınıflandırılabilir.



İç Paydaşlar: Kuruluştan etkilenen veya kuruluşu etkileyen kuruluş içindeki kişi, grup veya (varsa) ilgili/bağlı kuruluşlardır. Kuruluşun çalışanları, yöneticileri ve kuruluşun bağlı olduğu bakan, iç paydaşlara örnek olarak verilebilir.



Dış Paydaşlar: Kuruluştan etkilenen veya kuruluşu etkileyen kuruluş dışındaki kişi, grup veya kurumlardır. Kuruluş faaliyetleriyle ilişkisi olan diğer kamu ve özel sektör kuruluşları, kuruluşa girdi sağlayanlar, sendikalar, ilgili sektör birlikleri dış paydaşlara örnek olarak verilebilir.





Müşteriler (Yararlanıcılar): Kuruluşun ürettiği ürün ve hizmetleri alan, kullanan veya bunlardan yararlanan kişi, grup veya kurumlardır. Müşteriler dış paydaşların alt kümesidir.

Paydaş analizi ile;



planlama sürecinin ilk aşamalarında paydaşlarla etkili bir iletişim kurularak bu kesimlerin ilgi ve katkısının sağlanması,
paydaşların görüş ve beklentilerinin tespit edilmesi,
kuruluşun faaliyetlerinin etkin bir şekilde gerçekleştirilmesine engel oluşturabilecek unsurların saptanması ve bunların giderilmesi için stratejiler oluşturulması,
paydaşların birbirleriyle olan ilişkilerinin ve olası çıkar çatışmalarının tespit edilmesi,
paydaşların kuruluş hakkındaki görüşlerinin alınmasıyla kuruluşun güçlü ve zayıf yönleri hakkında fikir edinilmesi,
paydaşların hangi aşamada katkı sağlayacağının tespit edilmesi,
paydaşların görüş, öneri ve beklentilerinin stratejik planlama sürecine dahil edilmesiyle planın bu kesimlerce sahiplenilmesi ve planın uygulanma şansının artması amaçlanır.
Paydaş analizi aşağıda yer alan aşamalardan oluşur:



Paydaşların tespiti
Paydaşların önceliklendirilmesi
Paydaşların değerlendirilmesi
Görüş ve önerilerinin alınması ve değerlendirilmesi
Paydaşların Tespiti


Paydaş analizinin ilk aşamasında kuruluşun paydaşlarının kimler olduğu belirlenir. Kuruluşun paydaşlarının tespit edilmesi için aşağıdaki sorular sorulabilir:



Kuruluşun faaliyetleri/hizmetleri ile ilgisi olanlar kimlerdir?
Kuruluşun faaliyetlerini/hizmetlerini yönlendirenler kimlerdir?
Kuruluşun faaliyetlerini/hizmetlerini kullananlar kimlerdir?
Kuruluşun faaliyetlerinden/hizmetlerinden etkilenenler kimlerdir?
Kuruluşun faaliyetlerini/hizmetlerini etkileyenler kimlerdir?
Kuruluşun paydaşları ayrıntılı olarak ifade edilmelidir. Ayrıca, bir paydaşta farklı özellik, beklenti ve öneme sahip alt gruplar mevcutsa; paydaşlar bu alt gruplar bazında belirtilmelidir. Örneğin bir iç paydaş olarak kuruluş çalışanları yerine gerekirse memurlar ve mühendisler ayrı paydaş grupları olarak tanımlanabilir. Paydaşların alt gruplara bölünmesi, gözden kaçabilecek önemli grupların tespit edilmesi açısından faydalı olabilecektir.




Paydaşlar belirlendikten sonra, neden paydaş oldukları sorusu cevaplanır. Bu değerlendirme paydaşların kuruluşla olan ilişkilerinin belirlenmesi açısından önemlidir. Bir sonraki aşamada paydaşlar; iç paydaşlar, dış paydaşlar ve müşteriler olarak sınıflandırılır. Bu sınıflandırma, farklı paydaş grupları arasındaki ilişkilerin doğru kurulabilmesini ve kuruluşun faaliyet gösterdiği çevrenin tanımlanabilmesini sağlar.



Paydaşların Önceliklendirilmesi


Belirlenen paydaşlar tümü ile etkili bir iletişim kurulmasını imkansız kılacak sayıda olabilir. Bu nedenle paydaş görüşlerinin alınmasında ve plana yansıtılmasında etkinlik sağlamak üzere belirlenen paydaşların önceliklendirilmesi gerekir. Paydaşların önceliklendirilmesinde dikkate alınacak hususlar; paydaşın kuruluşun faaliyetlerini etkileme gücü ile kuruluşun faaliyetlerinden etkilenme derecesidir. Paydaşların önceliklendirilmesinde Tablo 2’den yararlanılabilir.



Tablo 2: Paydaş Listesi








Paydaş Adı
İç Paydaş /

Dış Paydaş / Müşteri


Neden Paydaş


Önceliği





































Paydaşların Değerlendirilmesi


Önceliklendirilen paydaşlar bu aşamada kapsamlı olarak değerlendirilir. Paydaşlar değerlendirilirken cevap aranabilecek sorular şunlardır:



Paydaş, kuruluşun hangi faaliyeti/hizmeti ile ilgilidir?
Paydaşın kuruluştan beklentileri nelerdir?
Paydaş, kuruluşun faaliyetlerini/hizmetlerini ne şekilde etkilemektedir? (olumlu-olumsuz)
Paydaşın kuruluşu etkileme gücü nedir?
Paydaş, kuruluşun faaliyetlerinden/hizmetlerinden ne şekilde etkilenmektedir? (olumlu-olumsuz)
Paydaş analizi kapsamında, kuruluşun sunduğu ürün/hizmetlerle bunlardan yararlananlar ilişkilendirilir. Böylece, hangi ürün/hizmetlerden kimlerin yararlandığı açık bir biçimde ortaya konulur. Tablo 3, yararlanıcıların ilgili olduğu ürün/hizmetleri bir arada görebilmek ve her bir ürün/hizmetin hangi yararlanıcıları ilgilendirdiğini görselleştirebilmek için faydalı bir araçtır.



Tablo 3: Paydaş-Ürün/Hizmet Matrisi








Faaliyet Alanı 1
Faaliyet Alanı 2



Ü/H 1
Ü/H 2
Ü/H 3
Ü/H 4
Ü/H 1
Ü/H 2
Ü/H 3

Paydaş 1

X



X


Paydaş 2



X




Paydaş 3
X
X
X


X


Paydaş 4


X



X















Ü : Ürün

H : Hizmet



Öncelikli paydaşlarla gerçekleştirilecek çalışmaların niteliğinin belirlenmesi için Şekil 3’de gösterilen Etki/Önem Matrisinden yararlanılabilir. Bu matriste etki, paydaşın kuruluşun faaliyet ve hizmetlerini yönlendirme, destekleme veya olumsuz etkileme gücünü, önem ise kuruluşun paydaşın beklenti ve taleplerinin karşılanması konusuna verdiği önceliği ifade eder.



Şekil 3: Paydaş Etki/Önem Matrisi






Etki

Önem
Zayıf
Güçlü

Önemsiz
İzle
Bilgilendir

Önemli
Çıkarlarını Gözet
Birlikte Çalış







Paydaş Görüşlerinin Alınması ve Değerlendirilmesi



Öncelikli paydaşların kuruluş hakkındaki görüş ve önerilerinin alınarak stratejik plana yansıtılması bir program dahilinde yürütülür. Bu program aşağıdaki hususlar çerçevesinde oluşturulur:



Görüş ve öneriler hangi yöntemle alınacak?
lgili paydaş itibarıyla hangi kişi ya da birimlerin görüşü alınacak?
Çalışmanın sorumluları kimler olacak?
Görüş ve önerilerin alınması ne zaman ve hangi sürede gerçekleştirilecek?
Alınan görüş ve öneriler ne zaman, nasıl ve kimler tarafından raporlanacak ve değerlendirilecek?
Paydaş görüşleri alınırken;



mülakat,
anket uygulaması,
atölye çalışması,
toplantı,
gibi yöntemlerden biri veya birkaçından faydalanılabilir. Hangi yöntemin uygulanacağına arar verilirken görüşülecek kişi sayısı, paydaşın erişilebilirliği, paydaşın önemi ve etkisi gibi etkenler göz önüne alınır. Örneğin, kuruluş üzerindeki etkisi güçlü olan paydaşlarla yüz yüze görüşme yapılması, bu kesimlerle olan iletişimin güçlendirilmesinde etkili olabilecektir. Görüşülecek kişi sayısının yüksek olduğu durumlarda ise anket uygulanması daha uygun olabilir.



Paydaşların görüşleri alınırken temel olarak şu sorulara cevap aranır:



Kuruluşun hangi faaliyetleri ve hizmetleri sizin için önemlidir?
Kuruluşun olumlu bulduğunuz yönleri nelerdir?
Kuruluşun geliştirilmesi gereken yönleri nelerdir?
Kuruluştan beklentileriniz nelerdir?
Paydaşlara ve gerçekleştirilecek çalışmanın yöntemine göre yukarıdaki sorular farklılaştırılabilir ve çeşitlendirilebilir.



Devamı: http://www.yenimakale.com/durum-analizi.html#ixzz1hJ88Z6Lv

GZTF analizi

Kuruluş içi analiz ve çevre analizinde kullanılabilecek temel yöntemlerden birisi SWOT1 (Güçlü Yönler, Zayıf Yönler, Fırsatlar ve Tehditler) analizidir. Genel anlamda SWOT, kuruluşun kendisinin ve kuruluşu etkileyen koşulların sistematik olarak incelendiği bir yöntemdir. Bu kapsamda, kuruluşun güçlü ve zayıf yönleri ile kuruluş dışında oluşabilecek fırsatlar ve tehditler belirlenir. Bu analiz stratejik planlama sürecinin diğer aşamalarına temel teşkil eder.

15 Aralık 2011 Perşembe

http://www.sivildiyalog.org/index.php/iletisim.html

14 Aralık 2011 Çarşamba


jamie shovlin, installation view riflemaker, 2004

şema


13.12.2011 toplantısı( Ahmet, Birben, Esra, Ayten, Fadime Hanım)

• Tülin Hoca’nın başkanlığındaki araştırma projesinin konusu; Bursa için Yönetim Planı Modeli; proje başlamışken başvuru dosyası işinin ihale edildiği ve işi Giora’nın aldığı duyulmuş….
• Eski Kente Yeni Adet vb tüm belgeseller toplanacak. Belgeselleri çeken şirketlerin ya da çektirenlerin iletişim bilgilerine ulaşılacak.
• Belediye yayınlarına ulaşılması için harekete geçilecek. Funda Hanım daha önce yazıyla istemiş ama Alan Başkanlığı olarak tekrar isteyebiliriz. Hatta öncelikle Belediye birimlerinin ve şirketlerinin daha sonra diğer kurumların bizi tanıması için bir yazı çıkartılmasını düşünebiliriz.
• Bursa Kaynakçası’nın dijitali bulunacak(Ayten); Hanlar ve Cumalıkızık kaynakların içinden taranacak.(Ahmet Bey)
• Bursa’nın fethedilmesinin gerekçesi; fethedilmesi ile birlikte Bursa ve çevresinde kurulan ekonomik sistemin İmparatorluk içindeki rolü(İstanbul’un arka bahçesi). Cumalıkızık ile Hanlar Bölgesi arasındaki ilişkinin varlığı ile rolün devamlılığı ve her iki bölgenin de bugünde ayakta olması.
• Giora’nın bahsettiği gibi vakıf sistemi burada oluşmadı ama ilişki vakıf sistemi her iki bölgeninde bugün görünür fiziksel yapılar olarak ayakta kalmasından da anlaşılabileceği gibi başarılı bir örneği…Yani vakfın yapısını oluşturmuyor ama olgusunu güçlendiriyor ilişki…
• Kızık Şeması ve Nilüfer hatun Hikayesi kaynaklarıyla toplanacak….(Esra)

12.12.2011 toplantısı(Ahmet, Birben, Esra, Ayten, Fadime Hanım, Tülin Hoca; Kübra Hanım ve Nalan Hanım)




• Öğrencilerin analiz çalışmaları ve Erkan Hoca ile birlikte yapılan envanter çalışmasından bahsetti. Envanter çalışması ile hangi handa kim, kaç yıldır ikamet ediyor belirlenebilecek, sektörler belirlenebilecek. Yalnız anket çalışmasının %5 yanılma payına izin var. Doğru sonuçlar elde edebilmek için esnafın %95’inin ankete katılmasının sağlanması şart. Bu sebeple Belediye yetkililerinin esnafa çağrıda bulunmasını rica ediyor Tülin Hoca. Kübra Hanım Başkan imzalı bir yazı çıkarılıp, esnafa dağıtılabilir dedi. Birben ve ben de periyodik kahvaltılarda dile getirilebilir dedik. Genel olarak esnafım Alan Başkanlığı çalışmalarına desteğini vermesini sağlamak için biran önce tanıtım toplantısı yapılması gerekiyor.
• Kübra Hanım; Birliğin kanun tasarısını meclise sunduğundan bahsetti. Vali Yardımcısı Mustafa Karslıoğlu Birliğe bu konuda destek olmuş…
• Tülin Hoca genel olarak esnafın ticari soylulaşmadan yana olduğunu düşünüyor. Ama yönetim planında çarşının kimliğinin kaybolmaması için önlemler alınması gerekli. Örneğin İstanbul Kapalı Çarşı’da Vakko’nun ikinci bir mağaza açma girişiminde; belli bir cironun üzerindeki iş yerlerinin çarşıda yer alamaması kararı alınmış. Bizde de işlevlerde sınırlandırma getirilebilir ileride…
• Tülin Hoca’nın çalışmadaki rolleri ile ilgili olarak Araştırma Ekibi mi? Türk Ortak mı? Yoksa Danışman mı? Olduklarıyla ilgili şüpheleri var.( Nalan Hanım’ında toplantıya katıldığı bölümde; Giora’nın Türk Partnerleri olarak Uludağ Ünversitesi’ni bize yazıyla bildirdiği, Tülin Hocaların görevlerini soranlara açıklayabilmek için Rektörlükten yazı çıkartılarak; Araştırma Projesi kapsamında destek verdiklerini açıklamak için bize yazı gönderdiklerini biliyoruz. Ki araştırma projesinin bütçesi oldukça düşük…)
• İstanbul Yönetim Planı’nın hazırlanması için 2010 Kültür Başkenti Ajansı’nın Yönetim Kurulu kararı ile 4 üniversiteden teklif alınmış. Üniversitelerden söz konusu teknik şartnamede yazılanların Üniversite tarafından yapılması mümkün değildir diyen gerekçe raporları gelmiş. Sonrasında açılan ihalede işi Bimtaş almış. ( Bimtaş: 1997'den itibaren planlı ve sağlıklı kentleşmenin gereği olan alt ve üst yapı yatırımlarının gerçekleşmesi için, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin, İştiraklerinin, İlçe Belediyelerinin, Kamu ve Özel kuruluşların Mühendislik, Müşavirlik, İnşaat Kontrollüğü ve Proje Hizmetlerini yürüten bir İstanbul Büyükşehir Belediyesi kuruluşudur.)
• Makalelerin ner kadar detaylı incelendiğinden bahsedilirken; Bursa ile ilgili “hakemler-uzmanlar”ın araştırılması gerektiğini düşündüm.
• Salname(yıllık), Temettüat defterleri(19.yy sonrası tapu tahrir defterleri), Şer'iyye Sicilleri(mahkeme karar defterleri)
• Justification: Cumalıkızık & Çarşı; ilişki Osmanlı Devlet sisteminin ilk kez burada icat ettiği bir ilişkidir der Giora… millet yaratılmıştır der… ve bunlar çok büyük hatalar Fadime Hanım’a göre…
• Nominasyon ve lobi faaliyetleri sırasında Giora’nın katkısı daha çok olacaktır, danışman kalması daha yerinde bir karar olacaktır.
• Mapler, maplerin ve dataların GIS’e eklenmesi ileride ilgili dataların layerlarının açılarak harita kombinasyonları yapmakta büyük fayda sağlayacaktır.
• Bursa için de (Raif Kaplanoğlu’nun kitabından) sigorta haritaları olduğu biliniyor.
• Camii……Cuma Camisi……Külliye(kentte) / Camii……… Cuma camisi(köyde)
• Kapitalizm öncesindeki organizasyon matrisi din(Tülin Hoca’nın makalesi)

• Orhan Camii; Zaviyeli Camii tipinde; yönetimeilişkin mekanları da avr yani. Cuma Camisinde minber bulunması; sohbet için caminin mekansallaşması…
• Lonca Sistemi(Sezai Sevim)
• Hanlar Bölgesi’ndeki her binanın vakıf kayıtlarının incelenmesi gerek.
• Külliyelerde önce Orhangazi(Hanlar Bölgesi) sonra, Murat Hüdavendigar sonra Yıldırım
• 2 kale: Balabanbey Kalesi( doğu) (ki Cumalıkızık’la mesafesi çok kısa), Aktimur Kalesi( Batı)
• Tülin Hoca’nın taslak(iskelet) başvuru dosyası ile ilgili görüşleri; alelacele yazılmış, hiçbir tarihçinin arkasında duramayacağı kesin yargılar içeren( örn 1: bursanın kısa bir fetihten sonra ele geçirildiğini söylemesi, örn 2: Bursa ve Cumalıkızık arasındaki ilişkiyi, Türklerin göçerlikten yerleşik düzene geçtiği yer olmaları üzerinden kurması, külliye ve vakıf sisteminin Osmanlı’nın burada keşfettiği şeylermiş gibi anlatması) bir dosya olduğu yönünde. Hoca’ya göre Giora ile devam etmek talihsizlik olur.ICOMOS’a tanıtım sürecinde lobi faaliyetlerini yürütece bir danışman olması daha yerinde olacak.
• İnceleme raporunda: Tülin Hoca başkanlığında yapılan toplantıdaki incelemelere göre şu değişikliklerin yapılması gerekmektedir diye belirteceğiz. Tarihçilerle bizzat kendisinin görüşmesi gerektiği belirtilecek. Mailde Tülin Hoca’ya cc yapıp, Tülin Hanımla mutabakata vardığınız iskelet dosya tarafımızca onaylanacaktır diye yazacağız. Bu arada süreci belirleyip, Bursa’da toplantı tarihi belirleyeceğiz. Toplantıdan 2 gün önce bize mail atması gerektiğini söyleyeceğiz.
• Tanju Berdağ Akan; AKAN MİMARLIK işi yapabilecek mimarlık firmaları olduğuna işaret…
• Arama Toplantılar; bizim senaryomuzla oluşan belgesel çekimi
• ICOMOS Türkiye Raportörünün Hocasıydı Pierre Hoca. Yazın da bir workshop olacak, onun daha iyi organize edilmesi gerektiğini söyledi Tülin Hoca.
• ICOMOS Heyetinin Bursa ekibi davet edilecek; Unesco’ya yazılan yazıyla…

05.12.2011 toplantısı(Ercüment, Ahmet, Birben, Esra, Ayten, Fadime Hanım)

• Bugüne kadar yapılanlar(birbenin iş özeti)
• Neler Yapılacak(Fadime Hanım)
• Cüneyit Bey; 2009’da UNESCO Raportörü (Paris Üniversitesindeki hocanın öğrencisi)
• ICOMOS UNESCO misyonları
• Neler yapılıyor; koruma amaçlı imar planı, kentsel tasarım komitesi… Dünya miras komitesinde bu misyon görev yapmış…
• AB ilişkileri araştırmalarında ilk olarak Ercüment Bey ilgilenmiş konuyla
• Kültür Bakanlığına ziyaret yapılmış; Evrim Hanım’la görüşülmüş. Başvuru dosyası ile ilgili, bilgi aktarımı ve Giora’nın önerilmesi
• 2002’den sonra Unesco tarafından yönetim planı zorunlu tutuluyor ama biz 2005’te yönetmelik çıkarmışız. Ki bu yönetmelik arkeolojik sitler için hazırlanan bir modelden örnek alınmış.
• Alan yönetiminde kamu yönetimi, işletme,iktisat vb. fakülte mezunlarının da görev alması öngörülmüş, Erkan MUMCU’nun bakanlığı döneminde
• Misyon davet edersek gelecektir.
• Birben Alanya ve Edirne örneklerini incelemiş.
• Çekül Eğitimi’nde Birben Yaşagül Hanım ile tanışıyor. Edirne Ekibi Bursa Kent Müzesi’ni ziyarete geldiklerinde de sınırları nasıl oluşturacağımızla ilgili kendileriyle fikir alışverişinde bulunulmuş. Reyhan’da yerinde inceleme yapılmış ve sınırları ne kadar az tutarsanız hesap vermeniz gereken yer o kadar az olur denmiş. Özgünlüğünü yitiren burada neden bunu yaptınız sorusuna cevap verilemeyeceği düşünülen yerler sınır dışında tutulmuş.
• Ağırlıklı olarak kamu kurumlarıyla bir paydaş toplantısı düzenlenmiş.(paydaş listesine muhtarlar ile diğer derneklerin eklenmesi gerekiyor)
• İlk soru tampon bölge.
• Yönetim Alanı sınırı= Koruma= Tampon bölge sınırı
• Cumalıkızık’ta; Kentsel sit: çekirdek /Doğal sit alanı: buffer zone
• Erken Dönem; 13. ve 15 yüzyıllar. 17. Yüzyıl da olsaydı tarım alanları girerdi. Şu durumda Cumalıkızık yapılarını ilişkilendiremiyoruz.
• Cumalıkızık bir adı da Ortakızık.
• Giora’nın yaklaşımı kuruluştan devlet olma yolunda, Cumalıkızıktan hanlara ilişki kurmaya çalışıyor.
• Icomos heyetindeki sanat tarihçisi 13. ve 14 yy yapısı arayacak…
• dönemden kalan ne var? Ya da o ilişki ağını kuran ne var?
• Devletleşme yolunda ticari gelişim…!
• Zekiye Yener’in doktora tezi(YTÜ)
• DANIŞMA KURULU
• EŞGÜDÜM DENETLEME KURULU
• 2 yöntem? 1.Sınırlar sabit; başlık değişsin / 2.Başlık sabit; sınırlar değişsin
• Bakanlıktan önce sınırların onay yazısı gelmiş hemen ardından da gerekçesi belirtilmek kaydıyla sınırların değişebileceğine dair bilgilendirme yazısı gelmiş…
• Araya zaman girmiş, İsraille olan durumlar yüzünden. Temmuz ayında sözleşme imzalanabilmiş Adaylık Başvuru Dosyası için.
• Yönetim Planı’nı Eylül 2012’ye kadar tamamlamak zorundayız.
• Yönetmelikte; alan başkanlığı kur, personel istihdam et, 5 yılda bir güncelle, yıllık eylem planları hazırla deniyor.

Temettüat defterleri

TEMETTÜAT DEFTERLERİ
_PDATE 8.06.2002 Saat: 17:54
_PTOPIC osmanlı kültür mirası


Osmanlı taşrasının anlaşılmasına yönelik tahlilî çalışmalara imkân veren iki defter serisine sahibiz. Bunlardan; Birincisi: Klasik dönem Osmanlı Tarihi'nde devlet yapılanmasında önemli bir yeri olan Tapu Tahrirleri'dir. Tımar sisteminin uygulanabilmesi için idarî, sosyal, ekonomik ve askerî düzenlemeleri yapmak amacıyla bölgelerin imkânlarını tesbit etmiştir.
İkincisi ise; Osmanlı Devleti'nin yenileşme döneminde ( 19. yy ) düzenlenen defter serisidir ki düzenleniş tarzı ve içeriğindeki bir kısım değişik ögelerle Klasik Dönem Tapu Tahririleri'nden ayrılan Temettüat Defterleri'dir. Temettüat Defterleri araştırmacılara bulunduğu döneme ve ait olduğu bölgeye ilişkin sosyo-ekonomik ve demoğrafik yapı hakkında daha mükemmel ve teferruatlı bilgiler sunar.
Temettü, meta'-tefe'ül bâbında mal, eşya, kazanç, kâr etme, fayda görme mânâsına gelir.


Fertlerin iktisadî imkânlarını tesbit etmek suretiyle kişinin ekonomik gücüne, senelik kazancına göre tarih edilecek verginin tesviyesi amacına yönelik olarak Osmanlı Devleti'nin önemli bir kesiminde emlâk, arazi, hayvanat ve temettüat sayımları sonucu oluşan ve kısaca adına Temettüat Defterleri denen defter koleksiyonları Osmanlı taşrasına ilişkin tahlilî çalışmalar için önemli istatistikî verileri kapsar. Yani kişiye kazanç sağlayacak her türlü mal varlığı, tarla, bahçe, ev, dükkan, hayvanlar ve bundan başka gelir getiren bir mesleği varsa bunların hepsi tesbit edilerek her mükellefin kişisel servetine ve senelik kazancına göre bir vergi konmaya çalışılıyor.
Bu herkesin kazancına göre vergi alınması usulü fermânındaki eşitlik ilkesine dayanarak uygulamaya konulmuş, Tanzimat'ın cari olduğu yerlerde 1840-1845'te iki sayım yapılmış Temettüat Defterleri bu sayımlar sonucu oluşmuştur. İşte bu sayımlar Osmanlı taşrasının anlaşılmasına yönelik önemli istatistikî bilgiler sunar. Nüfus defterleri kadar, nüfusun tesbiti açısından mühim değillerse de Temettüat Defterleri hüviyetleri itibariyle çok daha teferruatlı bilgi ihtiva etmektedir. Hazırlandığı döneme ve ait olduğu bölgeye ilişkin kapsadığı zengin ma'lumât ile bölgenin mikro ve makro düzeyde sosyo-ekonomik profilinin çıkarılması noktasında özgün bilgiler ihtiva eder. Mikro düzeyden kasıt en küçük sosyal birim olan aile, yani defterdeki ifadelerle hânedir. Temettüat Defterleri işte bu en küçük sosyal birim olan hâne düzeyinde bilgi verir. Bunun yanında hâne düzeyindeki bilgilerden bölge düzeyinde bilgilere ulaşılabilir. Yani bu tek hânelerden mahallelerin, mahallelerden şehirlerin, şehirlerden bir bölgenin sosyo-ekonomik profilini çıkarabiliriz. Mikro düzeyden makro düzeye bilgiler veren Temettüat Defterleri kadar ayrıntılı bilgi veren başka kaynak yoktur. Tapu Tahrirleri de bulunduğu dönemin sosyo-ekonomik yapısı hakkında önemli bilgiler verse de bu bilgiler Temettüat Defterleri gibi hâne düzeyine inmemiştir. Sadece yazıldığı bölgenin genel vergi yüküne ışık tutuyordu. Yani Tapu Tahrirleri ile Temettüat Defterleri arasında bir çok fark var. Öncelikle Tapu Tahrirleri bir köyün veya mezranın adını, bu köyün vergi mükelleflerini, mükelleflerden tahsil edilmesi gereken toplam vergi miktarını, toplam verginin hangi kalemden alınacağını verirken Temettüat Defterleri vergi mükellefinin adını, şöhretini, şemailini, mükellefin vergiye esas olan gelir kaynaklarını, kaynağın yıllık gelirini, gelire göre tarh edilecek vergiyi ayrıca bunlardan fazla olarak varsa ziraat dışı gelir kaynaklarını ve bu kaynaklardan tarh edilecek vergiyi kaydetmektedir.
Kısaca Hâne esasına dayanan Temettüat Defter sayımları araştırıcıya üç cevapta bilgi verir.
1. Hâne reislerinin menkul ve gayrimenkul servetleri
2. Gelirler
3. Vergi ödemeleri

TEMETTÜAT DEFTERLERİ'NİN TARİHİ GELİŞİMİ
Bilindiği gibi 16. Yüzyıl Osmanlı Tarihi'nin önemli bir kırılma noktasıdır. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren iç ve dış faktörlerin etkisiyle Osmanlı toplumu çözülme sürecine girmiştir. Bu dönemde Osmanlı toplum düzeyinin temellenmesinde aslî bir işlev gören tımar sistemi de iyice sarsılmış ve bu sisteme bağlı bütün alt sistemler geleneksel fonksiyonlarını yerine getiremez hale gelmiş ve değişime uğramıştır.
Osmanlı yöneticileri ise bu sarsıntının baştan beri farkındaydılar. Kaleme alınan ıslahat risalelerinde yer alan tema, tımar nizamının yeniden tesis edilerek sistemi eski gücüne kavuşturmak yönündeydi. Bu sebeple ıslahat tedbirlerine ilişkin öneriler başta tımar olmak üzere, vergi sistemi, müsâdere, narh, sikke tağşişi gibi geleneksel iktisat politikası araçları üzerinde yoğunlaşıyordu. Yani aydınların reçetesi Kanun-u Kadim'e dönüştü.
Bozulan nizamı eski haline getirme gayretlerinin yer aldığı ıslahat risalelerinin muhtevası Osmanlı'nın Batı'ya açılmasıyla değişime uğramıştır.
II. Viyana Kuşatması'nı müteakip Osmanlı devlet adamları gözlerini geçmişte kalan muhteşem maziden, güçlü düşmanların örnekliğine çevireceklerdi. Kanun-u kadimin ihyası düşüncesine karşı ilk tereddütler 17. yüzyılda yazılan ıslahat risalelerinde görülmüştür. 19. yüzyılda ıslahat teşebbüslerinde Batı'ya yönelme eğilimi güçlenecek hatta bu tutum Batı baskısından kurtulmanın bir yolu olarak görülecekti.
Ekonominin ağır kriz altına girdiği bu dönemde yani 1789-1839 yılları arsında III. Selim ve II Mahmud tahtta bulunuyordu. III. Selim bütçe açıklarını kapatmak için geleneksel yöntemlere başvurmakla birlikte bazı yeni önlemler almıştır. Ama yine de istenen neticeye ulaşamamıştır. Dışarıdan borç alma girişimi de boşa çıkınca ya yeni vergiler koymak ya da eski vergilere zam yapmak durumunda kalmıştır. Bu dönemde ilk olarak Nizam-ı Cedid Ordusu kurulmuş bu ordunun ihtiyaçlarını karşılamak için İrâd-ı Cedid Hazinesi oluşturulmuştur. III. Selim döneminde malî alanda bu ıslahatlar yapılırken II. Mahmud dönemine gelindiğinde malî ıslahatlar önem kazanır. Bu dönemde yeni hazineler oluşturulur. Bunlar: Devlet Hazinesi, Tersane Hazinesi, Mukata Hazinesi ve 1826'daki Asâkir-i Muhammedî askeri ocağı için Mansure Hazinesi oluşturulur. Bu hazinelerle maliyede etkinlik gösteren bu kuruluşlar özerk hale getirilmek istenmiştir. 1834 yılına gelindiğinde Asâkir-i Muhammediye Defterdârlığı oluşturulur. Bu defterdârlıkta hazinenin iç ve dış gelirlerinin tek elde toplanmasına çalışılmıştır. Daha sonra defterdârlık örgütü kaldırılarak yerine Maliye Nezareti örgütlenmeye çalışılmıştır.
II. Mahmud döneminde malî alanda yapılan diğer yenilikler ise; daha önce iltizâmla yönetilen hazine gelirlerinin doğrudan tahsil edilmesi gündeme gelecektir. Yine Memuriyet-i Mülkiye yani ülke kalkınmasının gerçekleşmesi için ticaret, ziraat ve sanayinin geliştirilmesi üzerinde durulmuştur. Tanzimat'ın ilanından bir yıl önce Umûr-ı Nafia Meclisi oluşturulur. Bu dönemde yapılan önemli bir gelişme ise Hüdavendigar ve Gelibolu sancaklarında ilk tahrirî denemelerinin yapılması olur. Tahririn amacı vergide adaleti sağlamak, adil vergilemeyi gerçekleştirmektir. Bu çalışmalar Tanzimat ıslahatının öncüleri sayılır. II. Mahmud döneminde bu tahrir çalışmaları sırasında Tevzi Defterleri tutulmuştur. Bu defterler Temettüat Defterleri'ne tecrübe olacaktır. II. Mahmud dönemindeki bu tahrirî çalışmaları pek netice vermemiştir. Bunun için örfi vergiler eskisi gibi iltizâm usulüyle alınmaya devam edilmiş ve tahrirî işi belli bir süre askıya alınmıştır.
III. Selim ve II. Mahmud'un yaptığı ıslahatlardan sonra Osmanlı Devleti'nde bir simge olan Tanzimat Fermanı olarak bildiğimiz Gülhane Hatt-ı Hümâyûnu 3 Kasım 1839 ( 26 Şaban 1255 )' da ilan edildi. Tanzimat Fermanı memuriyet-i mülk ve devlet için bir kalkınma modeli, mülk ve milleti ihya hareketi ve yeniden yapılanma sürecinin başlangıcını oluşturuyordu. Tanzimat'ın hareket noktası imâr-ı memalik, bilad, terfi-i ahvâl-i ahâli ve ibâd idi. Yani memleketin imarı ve bütün reayanın durumunu düzeltmek ve refahını sağlamaktı. Maliyede ıslahat neredeyse Tanzimat'ın temelini teşkil ediyordu. Tanzimat hareketinin can ve mal emniyeti ırz ve namusun muhafazasından sonra maliyenin ıslahı en önemli konu idi. Hatta vergi ıslahatı daha da öncelikliydi. İdarî alanda yapılan ıslahat malî merkeziyetçiliğin uygulanmasında bir araç olarak kabul edilmiştir.
Gülhane Hatt-ı Hümâyûnu'nda şu cümleler zikrediliyor: (Sadeleştirilmiş) 5. Madde:"İltizâm usulü bir memleketin siyasî maslahat ve malî işlerini bir tek adamın iradesine ve belki onun kahır pençesine teslim demektir. Eğer teslim edilen adam da iyi bir adam değilse sadece kendi çıkarına bakıp bütün hareketleri gadr ve zulümden ibaret kalır. Bu sebeple bundan sonra memleket ahâlisinden her ferdin mal varlığı ve maddi gücüne göre uygun bir vergi vermesi, kimden fazla bir şey alınmaması, Devlet-i Aliyye'mizin karada ve denizde askerî masrafları ve diğer giderlerinin dahi gerekli konularda açıklanması ve sınırlanması ve bunlara göre icraatın yapılması zaruridir."
Tanzimat Fermanı ile eski vergi usulünün usulsüzlüğü gözler önüne serildi ve her kişiden eşit oranda vergi alınması gerektiği ve devlet masraflarının sınırlanması ve açıklanması isteniyordu. Yani verginin âdil tarh tesviye ve tahsili fermanda önemli bir yer teşkil ediyordu.
Tanzimat'la birlikte Osmanlı vergi sistemi, içerisinde cumhuriyete gelinceye kadar sürecek bir dönüşümün başlangıcını oluşturuyordu. Fermanla malî ıslahat çerçevesinde örfi vergilerin yerine ancemaatin veya komşuca alınan vergi gibi isimler alan vergilerin tek isim altında toplandığı vergi sistemi getirilmiştir. Ancemaatin vergi , tevzi olunan vergi ifadesi vergilerden bir cemiyet veya topluluğun sorumlu tutulması ve bu verginin topluluğun üyeleri arasında ödeme gücüne göre paylaştırılması demektir. Yani bir köy veya kasabanın durumuna göre o yerin malî ortalaması bulunuyor ve ortalamanın üzerinden kişinin gelirine göre vergi alınmasına karar verilmiştir. Bu sistemle devlet ilk defa mükelleflerle yani vergi veren halkla doğrudan doğruya temasta bulunmaya başlamıştır. Tanzimat'tan sonra yayınlanan talimatnamelerde kanun uygulamaya konulmaya çalışılmıştır.


TEMETTÜATIN UYGULAMAYA KONMASI
25 Ocak 1840 tarihinde Meclis-i Vâlâ tarafınca düzenlenen talimatname ile görevleri gereği tesbit edilen muhassıllar memur-ı müstakillerdir. Vergiyi vali ve ayanların kontrollerinden alarak devlet hazinesi adına tahsil edilmesini sağlayacak maaşlı devlet memurlarıydı. Muhassıllar tayin oldukları eyalet ve livaların bütün malî işlerinden sorumlu idiler. Tanzimatın taşrada tanıtılmasında da aktif rol oynayacaklardı. Görevlerini rahat yerine getirebilmeleri için nizamiye askerleri maiyetlerine verilecekti.
Tahriri yaparken şu hususlara önemle dikkat edilmesi gerekiyordu : Herkesin isim ve şöhreti, sahip oldukları bütün mal varlıkları, ne kadar emlak ve arazisi olduğu ve ayrıca ne kadarının ekili ve nadasa bırakıldığı, bağ ve bostanı, her türlü hayvanı, tüccar ve esnafın bir senelik tahmini geliri olacağı incelenerek tahriri yapılacak ve bunların yıllık gelirleri ve bu gelir üzerinden tahsili istenen vergi tesbit edilecek, tahrire köylerden başlanılacak ve her bir köyün defteri ayrı tutulacaktı. Muhassıllar tahrire nezaret edecekler, yanlış ya da noksan yapanlar cezalandırılacaktı.
Muhassıllara uymaları gereken noktaları bildiren Talimat-ı Seniyye ve bir de tezkire veriliyordu. Buna göre önce köy ahalisinin emlak ve akarı ile verecekleri verginin yaklaşık miktarı belirlendikten sonra asıl kazada bulunan halkın emlak ve akarı hatır ve gönüle bakılmayacak ve bir fert bile istisna tutmayacak hakkaniyetle tahrir olunmalı deniyordu. Yine aynı tezkirede kazanın ileri gelenleri; müftü, hatip, imam vb. eskiden beri vergi vermedikleri için şimdi kaşı gelebilirlerdi. Fakat muhassıllar kazada emlakı olan kim olursa olsun vergi vermesini sağlamaya çalışacaklar, ellerinde eğer berat veya emr-i âli varsa alacaklardı. Bu kişilerin istisna tutulması ile halkın tepki vermesinden çekinilerek bu kişilerin gerekirse mahkemeye sevkedilmeleri ve cezalandırılmalarına karar verildi.
Muhassıllar verginin adil ölçüler içinde vergi tarh ve tahsilini sağlarken tahriri talimatnamesinin dışına çıkmayacaklar, halka yumuşak ve mutedilâne davranacaklar, edepli ve ölçülü olacaklardı. Böyle davranmadıkları takdirde görevlerinden alınacaklardı. Karamürsel Muhassılı İsmail Ağa, Hacegândan Niğde Muhassılı Tahir Bey, Milas Muhassılı Aziz Ağa işlerinde gereği gibi davranmadıkları ve halkın şikayetleri ile görevlerinden alınan muhassıllara örnek teşkil ederler.
Muhassılların gittikleri yerlerde verginin belirlenip dağıtım ve diğer işlerin görüşülüp kararlaştırılması için talimatnameye konulan 2. madde ile muhassıllık meclisleri oluşturuldu. Bu meclislerde Muhassıl-ı mal, iki katip, mahalli hakim, müftü, bir asker zabiti ile halktan güvenilir dört kişi olmak üzere on kişinin görev alması emredildi.
1256 senesi vergini tevzii bu meclisler tarafından gerçekleştirildi. Defterler meclise geldikçe ilgili şahıslar kaza ve köylerdeki halkın Ruz-ı Hızır, Ruz-ı Kasım aylarında iki taksitle ödeyecekleri vergi miktarı belirlenerek deftere kaydedildi.
Muhassılların yanlarına alarak İstanbul'a götürdükleri bu defterler merkezde hazine tarafından tetkik edilerek Bâb-ı Âli'ye veriliyor Meclis-i Vâlâ'ca tetkik edilerek padişahın iradesi alınarak hangi seneden itibaren muteber olacağı başta eyaletin vali ve defterdârları olmak üzere bütün köy ve kazanın ileri gelenlerine hitaben emr-i âliden isdâr edilip gönderiliyordu.
1256 sayımları istenilen veya beklenilen neticeyi vermediği gibi hazine gelirlerinde büyük azalma görüldü. Bu başarısızlığın en büyük sebeplerinden biri bu göreve atana kişilerin mültezimlere yakın ilişkileri olanlardan seçilmiş olmalarıydı. Ayrıca büyük ailelerin çıkarları zedelendiği için vergi vermede direnmeleri mal varlıklarını vakfetmiş gibi göstermeleri başarısızlığın önemli nedenlerindendi. 1842 yılında eyalet idaresine yeni bir nizam vermek ve muhassıllıkla ilgili problemi kökünden çözmek için muhassıllıklar kaldırılarak valilerin sancaklarına hükmetmesi şeklindeki eski kural tekrar getirilerek Müşirlik sistemi kuruldu. Valilerin maiyetine bir defterdâr, ayrıca her sancağa birer kaymakam ve kazalara halkın yetenekli ve namuslularından birer müdür tayin edildi. Meclis-i Muhassıl ise yapı ve işlev bakımından önemli bir değişikliğe uğramadan adı Memleket Meclisi olarak değişikliğe uğramıştır.
Devletin tamamında uygulamaya konmaya 1256 sayımı Hüdavendigar, Konya, Aydın, Sivas, Ankara, Biga, Edirne, Rumeli, Silistre, Vidin, Selanik gibi Anadolu ve Rumeli'nin bazı eyaletlerinde uygulanmıştır.

1261 SAYIMI
1256 sayımlarından istenilen sonuçlar alınamamıştır. Bunun en önemli nedeni yine yolsuzluklar olmuştur. Bu sayımlarda bazı kazalarda ağır bazılarında hafif vergiler alınması, şahıslar planında kaydedilen vergilerin çok farklı oranlarda çıkması, bazı kazalarda vergi indirimi yapılırken bazı yerlerde artış yapılması bu yolsuzlukların başını çekiyor, yine Cihet-i Hakkaniyet gözetilmiyordu.
Bu hoşnutsuzluklardan dolayı 1259 saferinde âdil ölçülerde vergi alınması için yeni sayım gündeme gelmiş fakat halkın tepkisinden çekinilerek uygulamaya konmamıştır. Bu yüzden yeni çözüm yolları aranmaya başlanmıştır. Meclis-i Vâlâ'da yapılan müzakerelerle her eyaletten biri Müslüman diğeri Hıristiyan iki kişi çağrılarak, imar ve ahalinin refahının temini için görüşlerine başvurulmasına karar verilmiştir. Ve yapılan görüşmelerde emlâk ve temettü tahriri yapılmasına karar verilmiştir.
1261'de yapılan bu müzakerelerde iki temel konu üzerinde duruldu:
1- Eşit şekilde alınan vergilerin gelirleri arttırması
2- Her mahallin hâsılât ve temettüatının layıkı ile yapılması idi.
Temettüatın yeniden tahkiki için müşir, defterdâr ve kaymakamlar marifetiyle icrâ olunması isteniyordu. Sayımların ne suretle yapılacağını belirten örnek matbu nüshalar taşraya gönderilecektir. Ülkenin bütün bölgeleri Tanzimat uygulamalarına dahil edilmemiştir. Bu sayımda Erzurum, Diyarbekir ve Yanya gibi eyaletler de sayıma dahil edilmiştir. Bu sayım için merkezden görevliler gönderilmeyecek her köyün imam ve muhtarları reaya bulunan mahallelerin papaz ve kocabaşları marifetiyle ve ziraat müdür vekilleri nezaretinde tahrire başlanacaktı. Tahrir bittiğinde defterin sonu bunlar tarafından mühürlenerek tâbi oldukları kaza müdürlerine teslim edilecek ve kaza meclisinde kontrol ve tahkik edildikten sonra ya sancak kaymakamına ya da defterdâra teslim edilecektir. Defterler birbirlerine karıştırılmadan her köyün defterleri kaza kaza torbalara konularak takım halinde Maliye Hazinesi'ne gönderilecektir.
1261 sayımında taşrada sayım yapılan bölgelerden ilk etapta numûne olarak bir köyün defteri Meclis-i Vâlâ'ya geliyor ve burada usûl ve kaidesine muvafık olup olmadığına bakılıyordu. Tutulan defter usûl ve kaidesine uygunsa diğerlerinin de buna göre yapılması istenirdi. Merkeze gelen bu numûne defterler Meclis-i Vâlâ'da görülüyor ve uygun olmayanlar Maliye Nezareti'ne gönderilerek burada asıl numûne defterlerde belirtilen hususlara riayet edilmeden tanzim edilen defterlere gereken açıklamalar yazılarak tekrar mahallerine geri gönderiliyordu.
1261 sayımındaki aksaklıklar bunlarla sınırlı kalmıyor, bunun yanında katip ücretleri de sorun olmuştur. Osmanlı arşivinde maliyeden müdevver 7143 numaralı defter katip ücretleri ile ilgili çok sayıda yazışmayı kapsamaktadır. Katiplerin meclis tarafından belirlenen ücretleri Emval Sandığı'ndan ödenecek idi. Ancak bir mahalde eli kalem tutan kimse yoksa, yani dışarıdan katibe ihtiyaç duyulursa katiplerin ücretleri bölgedeki halk tarafından verilecek idi. Meclis tarafından belirlenen katip ücretleri, bir defaya mahsus olarak 1262 yılında emlâk vergisine ilave edilerek tahsil edilmesi yoluna gidilmiştir.
1261 sayımı uzun zaman almış ve bu sebeple bir yıl geçtiği halde sayım yapılamadığından Temettüat Defterleri gelmeyen yerler olmuştur. Meclis-i İmâr memurları merkeze geri çağrılması dolayısıyla, tahrir yapılmayan bölgeler için ellerinde bulunan tahrir talimatnâmesinin bir suretini orada bırakarak tahrir sayımının valiler denetiminde yapılması kararlaştırılmıştır.
Vergi mükellefinin maddî imkânları, kazançları ve şahsî hayatlarında meydana gelen değişikliklerin her yıl izlenmesi öngörülmüş ve tahsilat döneminden birkaç ay önce başlanılarak bu değişikliklerin tesbit edilmesi ve tashih edilmiş halinde defterin gönderilmesi kararlaştırılmıştır.
SOSYAL TARİH KAYNAĞI OLARAK TEMETTÜ DEFTERLERİ
Aile, Şahıs Ad ve Sıfatları :
Defterlerde verginin esas olduğu hane reislerinin isimleri kayıtlıdır. İsimler, tahrir defterlerinde "Ahmed veled-i Hamza" gibi bir önceki şahsın oğlu ve kardeşi olması halinde "Süleyman veled-i o" yahut "İbrahim birader-i o" şeklinde "veled" kelimesi kullanılarak yazılırken Temettü Defterleri'nde "Feyzullah Oğlu Salih" örneğinde olduğu gibi çok kere "Oğlu" kelimesi tercih edilmiştir. Maamafih "bin" ve "veled" kelimelerinin kullanıldığı defterler de vardır. Ancak 1256'daki defterlerde, şahısların isimleriyle birlikte, biraz tımar kayıtlarını hatırlatır tarzda "uzun boylu, orta boylu, ak sakallı" şeklinde eşkâllerine de yer verilmiştir. 1261'de tanzim edilen defterlerde bu kısma rastlanmaz. Çok kere "Osman oğlu Ali" veya "Hasan Oğlu İbrahim" şeklinde baba adı bazen de "Çullu Oğlu İbrahim" gibi babanın lakabı veya aile adı yazılmıştır. Aile adlarının mevcudiyeti mahalle veya köydeki akrabaların tesbitini mümkün kılmaktadır. Baba-oğul veya kardeşler, hatta bazen amca-yeğen ve kuzenler peş peşe veya araya bir yahut iki tane gelerek yazılmıştır. Bu kolay ayırt edilebilen bir aile adına sahip olmayanların da aynı ailenin kolu olduklarını ortaya koyması bakımından tesbitleri kolaylaştırıcı bir husus olmuştur. Bazı ailelerin bir kolunun diğer mahallelerde yaşadığı da görülmektedir. Aynı lâkabı taşıyanların çoğu iki haneden ibarettir.
Aynı mahallede oturmasalar bile kolay rastlanamayacak aile adlarına sahip olanların akraba olduklarına şüphe yoktur. Böylece ailelerin zaman içinde, muhtemelen bir evlilik sonucu kendi mahallerinden çıkarak diğer bur mahallede oturmaya başladıkları düşünülebilir. Hatta daha da ileri giderek bu nevi yer değiştirmelerin köyler ve kasabalar arasında da vuku' bulduğunu söyleyebiliriz. Zira köyde huzursuzluk çıkaranların civardaki köylere sürgün edildiği, veya diğer bir köy veya kasabada daha geniş imkânlar bulanların buralara göç ettikleri bilinen vakıadır. Temettü Defterleri'nde çok dikkatli bir araştırma neticesinde bu nevi göçlerin nereler arasında yapılmış olduğunun tesbiti de imkân dahilindedir. Temettüat Defterleri, sadece aile adlarının değil, yörede kullanılan şahıs adlarının tesbiti bakımından da mühim kaynak vazifesi görmektedir. Şahıs adlarında göze çarpan bir özellik de baba-oğul aynı adı taşıyanların sayılarında görülmektedir. Babası, doğumundan önce ölmüş bir çocuğa baba adının verilmesi yaygın bir uygulama ise de babasıyla aynı adı taşıyanların hepsinin yetim kaldıkları da düşünülmemelidir. Sosyal bakımdan adlar gibi sıfatların da şahısların belli özelliklerini göstermesi bakımından önemi büyüktür. Kara, sarı, uzun, küçük şeyh gibi sıfatların ifade ettikleri mânâ açıktır.
Hane Reislerinin Meslekleri :
1256 tarihli görülebilen defterlerde imam, muhtar gibi vazifeliler dışında sadece eşkâl verilip hane reisinin mesleğinin yazılmamasına karşılık 1261 sayımlarında ekseriya hane numarası üzerinde "Erbâb-ı ziraatdan idigi" , " çiftçi, gündelikçi, demirci, çulhacı" gibi hane reisinin mesleği yazılmıştır.
Küçük köylerde halkın hemen hemen hepsi yalnız ziraat ve hayvancılıktan geçimini temin etmektedirler. Ancak ziraatle uğraşanların hepsi toprak sahibi değillerdi. Toprağı olmayanlar, ailelerinin gücü toprağı işleyip ürünü kaldırmaya yetmeyen büyük toprak sahiplerinin yanlarında çalışmaktadırlar. Ekip biçecek az toprağı olanlar da büyük çiftliklerde gündelikçi olarak çalışmakta ve geçimleri için ek kazanç sağlamaktadırlar. Bu suretle biri nisbeten büyük çiftliklerde devamlı çalışan hizmetkârlar, diğeri ekim ve mahsulün kaldırılması sıralarında faydalanılan çapacı, gündelikçi ve ırgatlar olmak üzere iki ayrı ziraat işçi sınıfı ortaya çıkmış bulunmaktadır ki Temettü Defterleri'nde bu iki sınıfın durumunun takip edilmesi mümkündür.
Nisbeten büyük köylerde köyün bazı ihtiyaçlarının kendi içinde karşılanmasını temin edecek şekilde ziraat dışında bazı zanaat kollarının mevcut olduğu görüldüğü gibi hangi işlerin ne ölçüde yapıldığı da tesbit edilmektedir. Mesleklerin yazılmış olması bir mahallede veya köyde hangi zanaatın ne ölçüde geliştiğini tesbit etmemize imkân sağladığı gibi gelirin meslekler arası dağılımını ortaya koymaktadır. Hane reisleri içinde kadın ve yetimlere de rastlanmaktadır. Bunlar kadınsa eşi, çocuksa babası ölmüş olduğundan hane reisi durumuna gelmiş olanlardır.

İKTİSÂDİ TARİH KAYNAĞI OLARAK TEMETTÜ DEFTERLERİ
Gayr-i Menkuller :
Temettüat Defterleri incelendiğinde tahriri yapılan yer veya bölge hakkında sosyal ve iktisâdî bakımdan birçok bilgilere ulaşılabilir. Defterlerde hane reislerinin tarla, bağ, bahçe, bostan, arsa, harman gibi gayr-i menkullerinin teferruatlı bir biçimde dökümleri yapılmıştır. Bunlardan ahalinin refah seviyesi, gelir düzeyi, ekilip-biçilen ürün çeşitleri, bölgenin iklimi, ticarî durumu, yerleşim şekilleri vs. gibi bilgilere ulaşılabilir. Defterlerde ekili tarlalar, "mezru tarla" olarak kaydedilmiştir. Bunlar da "sulak tarla", "kıraç tarla", "dağ tarlası", "ova tarla" şeklinde nitelikleri belirtilerek kaydedilmiştir. Bu niteliklere bakılarak her birinden alınacak vergi ayrı ayrı tesbit edilmiştir. Ekili-dikili tarlaların haricinde kalan boş tarlalar ve kiraya verilen tarlalar da hâli ( boş ) ve kirada ( icârda ) şeklinde kaydedilmiştir.
Defterlerde; dikili ağaçların ürün elde edilenlerinden de vergi alındığından adet veya dönüm olarak bunlardan da bahsedilmiş ve adet olarak belirtilen meyve ağaçları için "sak"ve "dip" tabirlerine de rastlanmıştır. Özellikle zeytin ağaçlarının dağ ve ovada olanları birbirinden ayrılmış ve ova zeytinlerinden daha fazla vergi alınmıştır.
1256 ve 1261 tarihinde yapılan iki sayımın menkul ve gayr-i menkuller konusunda verdiği bilgiler birtakım farklılıklar arz eder. Şöyle ki; ilkinde tarla, bağ, bahçe gibi ekili-dikili gayr-i menkullerin dönüm olarak yüzölçümü, ev, dükkan, kahvehane gibi binaların ise adedi ile altında kıymetleri yani değerleri verilmiştir. Fakat bu sayımdan sonra önemli olan kıymet değil, vergiye esas olan yıllık gelir diye düşünülerek 1261 sayımında defterden "kıymet" hanesi çıkarılıp yerine "hasılât-ı senevisi" konmuştur. Halbuki kıymet bırakılıp hasılât-ı senevisi eklenseydi İktisât Tarihi açısından defterler çok daha faydalı olacaktı.
Mezru tarlalar içinde pirinç, pamuk, afyon, tütün, lök boya (zehri) gibi sanayi mahsullere ait tarlalar, ne tarlası olduğu belirtilerek kaydedilmiştir. Yani mezru tarlalar (ekili tarlalar) içinde sanayi mahsullerine ait tarlalar, özel bir öneme sahiptir. Eğer ürün bir sanayi değilse tarlanın ne tarlası olduğu belirtilmemiştir. İşte bu tarlalar hububat tarlasıdır.
Tarlalardan sonra bağ, bahçe ve bostanlara yer verilmiştir. 1256 sayımında bunların sadece yüzölçümü ve kıymetleri yazılmışken 1261'de gelirleri de kaydolunmuştur.
Temettüat Defterleri'ne kaydedilen diğer gayr-i menkuller evler, dükkanlar ise tahrir arasında ayrıntılı bir şekilde kaydedilmiştir. Evlerin kaç oda, kaç kat olduğu , bahçesi, kuyusu, içme suyu gibi özellikleri belirtilmiştir. Hane reislerinin içinde bulundukları, ev gelire konu teşkil etmediğinden "kendisi mukîm" denilerek vergi kapsamına alınmamıştır. Eğer dükkanını kendi işletiyorsa "kendisi mukîm" denilmiş, kirada ise kira bedeli kaydedilmiş, hisseli ise kiminle müşterek işletildiği ve hisse miktarı yazılmıştır.
Hayvanlar:
Temettü Defterleri'ne gayr-i menkullerden sonra hayvanlar yazılmıştır. Böylece bir köy veya kasabada en çok hangi hayvanların beslenip yetiştirildiği ve bunlardan ne ölçüde kazanç sağlandığının tesbiti mümkündür. Ziraat yapılan yerlerde ahalinin toprağı işleyebilmesi için besledikleri öküz, camus, taşımacılıkta kullanılan merkep, bargir, deve, at defterlere yazılan hayvanların başında gelir. Bu hayvanların yetiştirildikleri bölgelere göre dağılımına baktığımızda ise hayvan sahiplerinin genellikle ziraatle uğraşan çiftçilerden hali vakti yerinde olan ve geniş arazi sahipleri olduğu görülür.
Çiftçilikte ve taşımacılıkta kullanılan hayvanlardan sonra eti, sütü ve yünü için beslenen ve genelde her meslek sahibine ait evlerde bulunan koyun, keçi, inek gibi hayvanlar yazılır. Hayvanlar, koşu öküzü, âla-evsat, erkek-dişi, sağman-kısır veya döllü-dölsüz şeklinde yazılmaktadır.
Ayrıca arıcılık yapılan yerlerde her kovan başına vergi alındığı görülmektedir. Hayvanlar, 1256'da hayvanların kıymetleri sayılırken 1261 sayımında hangi hayvanın kaç kuruş vergi getirdiği belirlenmiş ve bu hayvanlardan gelen gelirlerden de vergi alınmıştır.


VERGİLER :
Vergiler her hane reisinin isminin üst tarafında ve dikine olarak yazılmıştır. Ancak vergi kaydı hususunda da 1256 ve 1261 sayımlarında tutulan defterler arasında fark bulunmaktadır. 1256'da vergilerden sadece vergi-yi mahsusaya yer verilmiştir bunda da bazı defterlerde Ruz-ı Hızır ve Kasımda verilecek taksitler belirtilmiş bazılarında ise tek rakamla senelik bildirilmiştir. 1261 sayımlarında ise sene-i sabıkada bir senede vermiş olduğu vergi-yi mahsusa ile birlikte öşür ve adet-i ağnam vergileri de kaydedilmiştir.
Defterleri ayrı tutulan gayr-i müslimlerin ise mükellef olduğu cizye dilimi, yani ednâ, evsât ve âlâ olduğu ayrıca cizyeden sorumlu oğulları varsa bunların da hangi oranda cizye vereceği belirtilmiştir.
Muaflar :
Tahrir defterlerinde vergiden muaf olanlar için "bâ-berat-ı sultanî imam", "kürekçi", "tuzcu", "pîr-i fânî" gibi şerh verilmiştir. Temettü Defterleri'nde de muaf olanlar hemen hemen aynı şekilde gösterilmiştir. Ancak 1256 sayımında imam, müezzin veya şeyh denmekle yetinildiği halde 1261 sayımında "bâ berat Beyaz Camiî İmamı", "bâ-berat Hızır İlyas Baba Tekyesi Şeyhi" gibi hangi camiin, tekkenin imamı veya şeyhi veya katibi olduğu belirtilmektedir.
Ayrıca muhassıllara gönderilen tezkirelerde eskiden beri muaf tutulan müftü, hatip, imam vb. şahısların vergi vermeme yönünde bir niyetlerinin olmasının mümkün olabileceğine dikkat çekilmektedir. Buradaki amaç, her kim olursa olsun durumuna göre, vergi vermesini sağlamaktadır.
Bu defterlerde ayrıca mansûre ve redif olanlar veya bu teşkilatlarda yakınları bulunanlar da "asâkir-i mansûre tekaüdü" veya " oğlu redif" şeklinde belirtilmiştir. Burada devlet için çalışan askerî sınıf ve birinci dereceden yakınları vergiden muaf tutulduğu görülür. Bu gibi askerîden olanlarını, emeklilikten önce ve sonra edindikleri mal ve mülklerinin gösterilmesi gerektiği belirtilmektedir.
Eğer kişinin herhangi bir mal varlığı yoksa bu durum kaydedilmekte ve vergi tahakkuk ettirilmemektedir. Temettüat Defterleri'nde "şunun bunun i'anesiyle geçinmekte olduğu" ifadesiyle hiç geliri olmayan ve başkalarının yardımıyla geçinen hane reislerinden vergi alınmadığı belirtilmektedir.
Gayr-i müslimlerin çeşitli imtiyazlara sahip olmaları ve vergiden muaf tutulmaları büyük işyeri ve ticarethane sahiplerinin dikkatinin çekmiş ve dolaylı olarak bu imtiyazlardan yararlanmak istemişlerdir. Temettü vergisi önceleri Osmanlı tebaasından alındığı halde daha sonraları ahalinin vergi vermemek için, özellikle Dersaadet'te büyük ticarethanelerini ve işyerlerini ecnebilere devretmeleri ve bu durumda hazineyi büyük zarara uğratması nedeniyle Temettüat vergisinin ecnebilere de teşmili için teşebbüslerde bulunulması ve yeni düzenlemeler yapılması istenmiştir.
Vergiden muaf tutulan vakıfların gelirleri de mütevellilerin ailelerine bırakılmıştır.
Vergiden muaf olan insanların Temettüat Defterleri'nde yer almaları Osmanlı Devleti'nin en küçük birimlerine kadar halkından haberdar olma isteğinden kaynaklanmıştır.

TEMETÜAT DEFTERLERİ'NİN ARŞİVDEKİ YERİ VE KATALOGLAR
Maliye Varidât Kalemi defterlerinden olan Temettü Defterleri Başbakanlık Osmanlı Arşivi'nde ML.VRD.TMT kaydıyla bulunmaktadır. 1988'e kadar bir kısmı maliyeden müdevver ve Kamil Kepeci tasnifleri arasında rastlanmaktaydı. 1988'de kataloglanarak araştırmaya sunulan Temettüat Defterleri serisi 9 katalogda toplanmıştır. 17 747 defteri ihtiva eder. Defterlerde ve o devirdeki idarî taksimât esas alınmıştır. Eyaletler kendi içinde alfabetik olarak kazalara ayrılmıştır. Sonra sıra numarası verilmiştir. Defterlerin çoğu 1261 sayımından kalmıştır.
Defterleri ilk ele alan Prof. Dr. Tevfik Güran'dır. İncelemelerde Yavuz Cezar ve Mübahat Kütükoğlu öncülerdendir. Ege bölgesine ait Temettüat Defteri'nin yanmış olması Mübahat Kütükoğlu'nun çalışmalarını aksatmıştır. Üniversite bazında İstanbul Üniversitesi, Ege ve Erciyes Üniversiteleri yoğun bir şekilde çalışan üniversitelerdir.
Said Öztürk Temettüat Defterleri hakkında geniş bir makalede çalışırken, Prof. Dr. Musa Çadırcı, Tanzimat Döneminde Anadolu Kentlerinin Sosyal ve Ekonomik Yapısı ve Abdüllatif Şener,Tanzimat Döneminde Osmanlı Vergi Sistemi adlı çalışmalarında Temettüat Defterleri'nden yararlanmışlardır.